Maria Callas
![]() |
MARIA CALLAS |
2 Aralık 1923'te New York'ta Yunan asıllı bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen Maria Callas’ın doğum belgesine göre adı Sophia Cecelia Kalos’tur ancak Anna Maria Sofia Cecilia Kalogeropoulou olarak vaftiz edilir.
Ebeveynleri 1923'teki tifüs salgını sırasında, 3 yaşındaki oğulları Vasily'i trajik şekilde kaybetmiştir ve bu sebeple erkek bebek istemektedir. Bir kız bebek dünyaya getirdiğini öğrenen annesi Evangelia Dimitriadou ilk günlerde Maria'yı görmeyi reddeder, babası George Kalogeropoulos da annesi Maria’yı görmeyi kabul edene kadar nüfus kaydını yaptırmaz.
Yunan göçmenlerin ciddi
finansal problemlerle karşılaştığı dönemde babası, ticareti bırakmak zorunda
kalır ve ilaç endüstrisinde düşük ücretli bir işte çalışmaya başlar. Hem yaşam
kalitelerinin düşmesi hem de evlilikte yaşanan problemler sebebiyle eşinden
boşanan Evangelia 1937'de Amerika’yı terk ederek, iki kızı ile birlikte
Yunanistan'a döner.
İtalyan gemisi Saturnia
ile yapılan ve yaklaşık bir ay süren Yunanistan’a dönüş yolculuğunda Maria’ya
David, Stephanakos ve Elmina isimli 3 kanaryası eşlik eder. Maria’nın
kanaryalarının çıkardıkları seslerin sırrını boğazlarına dokunarak çözdüğü ve
ciğerlerini havayla doldurup, notaya uygun ses çıkarmayı da yine
kanaryalarından öğrendiği söylenir.
Evangelia, Maria’nın
kendinden 6 yaş büyük ablası Jackie’nin başarılı bir müzisyen olmasını
istemektedir. Bütün ilgisini ve eğitim harcamalarını Jackie’ye yönlendirirken,
Maria, yalnız ve sorunlu bir çocukluk dönemi geçirir.
Maria’nın çocukluk
anıları, annesinin açtığı derin yaralarla doludur ve sıkça bundan söz eder.
Life and Arias of María Callas (Maria Callas’ın Yaşamı ve Aryaları) kitabında
çocukluğunu şu şekilde anlatır: “Annem için tam bir hayal kırıklığıydım. 3
yaşında küçük bir çocukken ölen erkek kardeşimin yerine koymak için çaresizce
bir oğula sahip olmak istiyordu. Beni kabullenmesi ve emzirmesi için birkaç gün
geçmesi gerekmişti. Beni hiçbir zaman gerçekten sevdiğini düşünmüyorum. Aşırı
kilolu, çirkin, kısa boyluydum ve kalın camlı gözlük takıyordum. Ailenin çirkin
ördeğiydim. Yedi yaşında şarkı söylemeye başladım. Hiçbir zaman oyuncak
bebeklerle oynamadık, zaman kaybıydı. Şarkı söylemeye devam ettim ve tüm
kurallara uydum, bu annemin ilgisini çekebilmemin tek yoluydu. Benim gibi olan
harika çocuklara acıyorum. Hiç oyuncağım ya da o yaştaki çocukların sahip
olduğu hiçbir şeyim olmadı. Sadece tekrar ve tekrar prova yaptığımı hatırlıyorum
ta ki tükenene kadar. Benim savaş atım “The Dove” idi, defalarca söylediğim.
Babam sürekli beyhude şekilde beni anneme karşı savunmaya çalışıyordu. Benden
çok fazla şey talep edildiğini düşünüyordu. Gerçek bir çocukluk yaşamadım,
annem çocukluğumu benden çaldı. “
Annesinin tutumundan
memnun olmayan Maria kendi ayakları üzerinde durmaya başladığında annesiyle
görüşmeyi kesecek ve annesinin kendisiyle ilgili yazmış olduğu My Daughter
Maria Callas (Kızım Maria Callas) kitabını dahi okumayacaktır.
Maria’nın yeteneği ile
ilgilenen tek kişi dayısı Efthimio’dur ve kişisel bağlantılarını kullanarak,
Maria’nın Atina’daki Ulusal Konservatuar’da seçmelere katılmasını sağlar. Mari
Trivella, Maria’yı dinledikten sonra “Bu bir yetenek!” diye çığlık atacak ve sonrasında
Maria için çok daha fazlasını yapacaktır. Maria’nın 13 olan yaşını,
konservatuara giriş yaşı olan 16 olarak kabul ettirir ve tam burs almasını
sağlar.
Maria, kontralto
sanılmasına rağmen kısa sürede mezzo-soprano olduğu anlaşılır. Kasım 1940'ta
yakın ilişki kurduğu müzik eğitmeni Elvira de Hidalgo, Maria'nın Athina Ulusal
Lirik Tiyatrosu'nda profesyonel anlamdaki ilk performansını göstermesini
sağlar. 1941 yılına gelindiğinde artık profesyonel olarak çalışmalarını
sürdürmeye başlamıştır.
Ne var ki o yıllarda
yaşanan II. Dünya savaşından Maria ve ailesi de etkilenmiştir. Yıllar sonra
ailesi ve kendisinin hayatta kalabilmesi için yiyecek karşılığında işgalci
askerlere şarkı söylediğini itiraf edecektir.
1944 yılında Alman
işgalcileri Yunanistan'daki etkilerini yitirmeye başlar ve yerlerine İngilizler
gelmeye başlar. Bu dönemde Maria, Amerika'ya dönmek zorunda kalır, çünkü ABD
Büyükelçiliği dönmediği takdirde vatandaşlığını iptal etme tehdidinde bulunur.
Her ne kadar Amerika'ya
döndüğünde iş bulmayı umut etse de, henüz Yunanistan’da öğrenci olduğu dönemde
kendisine söz vermis olan Nicola Moscona'nın ki dahil birçok seçmede
reddedilir. Amerika’ya döndükten sonra Callas soyadını geri alan Maria,
Amerika'da iş bulma konusunda başarız olur ve 1947’de bir sözleşme ile
Verona'ya gider.
Maria'nın uluslararası
kariyeri opera sanatçılarının kilolu olmasının beklendiği bu dönemde başlar.
108 kilodur, kendisini çaresiz, çirkin ve sevilmeye değmeyecek biri olarak
görmektedir. Verona'da kendinden 26 yaş büyük sanayici işadamı Giovanni
Battista Meneghini ile tanışır. Meneghini kendi ailesinin tüm itirazlarına
rağmen Maria ile evlenir. Ancak Meneghini için bu bir aşk evliliği değil, iş
evliliğidir.
İtalya'daki ilk
performansı Verona Arena'da rol aldığı La Gioconda olur. En popüler rolü ise
1948'de Floransa'da seslendirdiği Bellini'nin Norma'sı olacaktır. Her ne kadar
yeteneği İtalya'daki izleyiciler tarafından benimsenmiş olsa da çok fazla alkış
almaz. 1949'da ise I Puritani'yi seslendiren bir diğer diva hastalandığında
kaderi değişecektir. Oyunun bir hafta öncesinde haberdar edilmiş olmasına
rağmen Elvira'yı seslendirmeyi kabul eder. O sırada Die Walkure'da Brunhilde'i
seslendiren Maria, birer gece arayla her iki oyunun da üstesinden gelir ve çok
yönlülüğü ile izleyenleri etkiler. Artık eleştirmenlerin de dikkatini çekmiştir
ve kariyerinde yükselmeye başlar.
Meneghini daha ilk
görüşmelerinden itibaren Maria'yı Milano'daki La Scala'nın yıldızı yapmayı
vaadeder ve sözünü tutar. Ancak birçok insan tarafından eşcinsel olduğunu iddia
edilen Meneghini, Maria'ya hiçbir zaman eşi olarak ilgi duymaz. Gerçek ne
olursa olsun tüm dünyadaki opera salonlarındaki performanslarına yalnız giden
Maria daha yalnız, daha da mutsuz bir hale gelir.
1952'nin sonlarına
doğru yönetmen Luchino Visconti ile tanışır, eşcinsel olduğunu bilmeden ona
aşık olur. O dönemde hala cazibesiz ve şişman bir kadındır. Visconti şişman ve
hantal olduğunu söylediğinde dehşete düşer, kendisiyle çalışmak için 30 kilo
kaybetmesini istedikten sonra 48 kilo verir. Efsaneye göre, Maria'ın muazzam
kilo kaybının sebebi bilinçli olarak yuttuğu tenya yumurtasıdır.
Kariyerine tombul bir
genç bir kız olarak başlayan Maria, 1954'e gelindiğinde modaya yön veren, zarif
ve şık bir kadına dönüşmüştür. Yıldızının parladığı bu dönemde kendisiyle sesi
ve kariyerinden ziyade kendisi için kendisini seven kişiyi bulabilmeyi hayal
etmektedir.
1959'da kocası
Meneghini ile birlikte, Winston Churchill ve eşinin de orada olacağı söyleyerek
zengin armatör Aristoteles Onassis'in ünlü yatı olan Cristina'ya davet
edilirler.
Onassis’in kendisiyle
tanışmak istediği öğrenildiğinde soranlara: “Onassis mi? Onun çok bayağı bir
adam olduğunu düşünüyorum. Zenginliğini görgüsüzce gözler önüne seriyor.”
şeklinde cevap vermis olsa da Cristina'nın Monako ile Türkiye arasındaki
yolculuğunda Onassis ile birbirleri için yaratıldıklarını düşünürler, böylece
geçen yüzyılın en büyük ve en trajik aşk hikayelerinden biri başlar.
Maria Callas; "Ari
olmadan ben bir hiçim. Onun gözleri dışından kendimi bir kadın olarak
görmüyorum." der. Ama Onassis, ona sunduğu Paris'teki lüks daireye rağmen
yine de onunla evlenmek istemez. Ocak 1964’te hamile kalan Maria’yı "Kırk
bir yaşındasın ve evli değiliz" diyerek bebeğini aldırmaya zorlar. Maria,
aldırdığı bebeği elleriyle giydirip Bruzzano mezarlığına gömer.
Onassis, asla güzel bir
kadına direnecek biri değildir ve ABD'nin suikasta kurban giden devlet başkanı
John F. Kennedy'nin eşi Jacqueline (Jackie) Kennedy'nin daha sonra Prens
Stanislas ile evlenecek olan kızkardeşi Lee ile açık bir ilişki kurmuştur. Genç
bir kızken elinden tutup şöhrete kavuşmasına yardım eden varlıklı, İtalyan
kocasını terk etmekte bir an tereddüt etmeyen Maria, ne yazık ki güç ve iktidar
peşindeki Onassis tarafından beklenmedik şekilde ihanete uğrar.
Sempati kazanma kisvesi
altında Lee’den Jackie'yi Christina’ya davet etmesini ister. Evlilik dışı
metresinin First Lady ile aynı ortamda bulunmasının uygun olmayacağı
bahanesiyle de Maria’yı yatına almaz. Yaşananlar karşısında kendini aşağılanmış
ve ucuz hisseden Maria Callas’ın korkuları gerçekleşir ve Onassis, 1968
sonbaharında Skorpios adasındaki kilisede yirmi beş davetlinin huzurunda,
Jackie Kennedy ile evlenir.
Onassis’in Jackie ile
ilgilenmesinin asıl sebebi ise şöhreti ve ABD Başkanı ile olan yakınlığıdır.
Amerika'daki nakliye işleriyle ilgili uzun süredir sorunlar yaşamaktadır ve
Başkan'a yakınlaşmanın bu sorunların çözümüne yardım edeceğini düşünmektedir.
John F. Kennedy Junior
ve annesi Jacqueline Kennedy Onassis'i anlatan ve Maria Callas-Aristoteles
Onassis-Jacqueline Kennedy aşk üçgeninin karanlık yüzüne ışık tutan "The
Good Son" kitabının yazarı Christopher Andersen, Onassis'in Jacqueline ile
evlendikten sonra bile Maria Callas ile birlikteliğini bitirmediğini iddia
eder.
Andersen'e göre,
Onassis Jackie'yi düğünden sonra Skorpios adasında bırakır ve Atina-Paris
arasında mekik dokumaya başlar. Terk edildiğini hisseden Jacqueline, Savunma
Bakan Yardımsı Roswell Gilpatric'e bir mektup göndererek bu durumunun onun için
ne ifade ettiğini umduğunu söyler. Onassis mektuptan haberdardır ve Skorpios
adasına geri dönerek Jacqueline ile tutku dolu 3 hafta geçirir. Jacqueline
tamamen tatmin olduğundaysa Onassis, Maria Callas'ı telefon ve çiçek yağmuruna
tutar.
Maria Callas,
Onassis’in Paris'teki evinin önüne gelip arabasını dairesinin kapısına
çarpmakla tehdit etmesinden sonra barışmaya ikna olur. Böylelikle düzenli
olarak görüşmeye devam ederler.
1969’da gazetecilere;
“O benim aşkımdı ve aynı zamanda benim en iyi arkadaşımdı... Ayrıldık ama
hiçbir şey değişmedi. Başka bir kadınla bile olsa o mutluysa ben de
mutluyum...” diyen Maria Callas, Onassis’in ölümünün ardından ise “Birdenbire
dul kaldığımı hissettim...” diyecektir.
Onassis'in şöförü
Yiakinto Rossa ise Andersen'i doğrularcasına "Ölümünden bir ay önce
görüştüler. Gerçek şu ki Aristotle Onassis'in tek gerçek aşkı ve evlenmemiş
olsalar da gerçek karısı Maria Callas'tı." şeklinde açıklama yapacaktır.
Maria Callas 1975'te
ölen Onassis'in ardından Paris'teki evinde inzivaya çekilir ve öldüğü 16 Eylül
19977'ye karar suskunluğunu korur. Öldükten sonra külleri çalınan ve Paris'te
Pere Lachaise Mezarlığı'nda ortaya çıkan külleri kendi arzu ettiği gibi
Yunanistan kıyısından Ege Denizi'ne bırakılmıştır.
Doktorlar ölüm sebebini
kalp krizi olarak açıklasalar da daha sonra teşhislerini düzeltip, ölümünün
akciğer embolisi, yüksek miktarda uyku hapı, amfetamin ve anti-depresanlardan
kaynaklandığını doğrulamışlardır. Ancak, Maria Callas’ı tanıyanlar ölümüne
kırık kalbinin sebep olduğunu söylemişlerdir.
Maria Callas, dramatik
yeteneği sayesinde diğer sopranolardan farklı bir yer edinmiş ve bu yetenekleri
onun "La Divina" (Diva) olarak anılmasını sağlamıştır. Sahnede tüm
zamanların en mükemmel romanslarını canlandırıp kitlelerce taparcasına sevilmiş
olsa da kendini tatmin edecek sevgiyi bulamamış yalnız bir kadındı.
Yorumlar
Yorum Gönder